İşsizlik,Yoksulluk ve Devletin Uçağı ile Düğüne Gidenler
Mehmet GENÇTÜRK tarafından yazıldı.
Türkiye belkide Cumhuriyet tarihinin en büyük ekonomik darboğazlarından birini yaşıyor. İşsizlik ve işsiz kalma tehlikesi hemen hemen herkesin korkularından biri olurken, Türk ekonomiside yeniden bir daralma sürecine giriyor. Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) verilerine göre; 2009 yılında ekonomi Türkiye’de % 4,7 daralma gösterdi. Dış ticaret açığı ise muazzam bir artış göstermiş durumda. Türk halkının bankalara olan borcu ise son verilere göre tam 131 milyar 655 milyon TL. Yani halkın görmezden gelinmeyecek bir kısmı gırtlağına kadar borca batmış vaziyette. Bankacılık sektörü halkın bu bunalımlı halinden daha çok faydalanma eğilimleri gösterirken, halkımız çaresizlikten olsa gerek her geçen gün biraz daha fazla borç batağının içine dalıyor.
Bir diğer iç karartıcı veri ise işsizlik konusunda öne çıkıyor. Yine TÜİK’in verilerine göre 2009’da ki işsizlik oranı Türkiye’de %14’e ulaşmış durumda. Genç nüfustaki işsizlik tam %25,4 , Türkiye’de saptanmış son hesaplara göre 3 milyon 471 bin kişi işsizlik ile boğuşuyor. Bazılarına göre ise gerçek rakamlar bunun çok daha ötesinde. Vaziyete biraz akılcı yaklaşacak olursak belkide Cumhuriyet tarihinin en ağır işsizlik problemlerinden biriyle karşı karşıya olduğumuzu görebiliriz.
Bu iç karartıcı tabloyu içinde bulunduğumuz durumu daha iyi kavrayabilmek için özet geçmeyi uygun gördüm. Çünkü gerek dünyada, gerekse toplumumuzda işsizlik ve yoksulluk belaları ile uğraşanların yanısıra şatafat ve gösterişli yaşamları ile adeta yoksul halk ile dalga geçmeye çalışan bir kesimde yok değil. Gelir dağılımındaki büyük adaletsizlik; gelir seviyelerindeki uçurumu gün geçtikçe daha keskin hale getirmektedir. Özellikle topluma ve halka örnek olması gerekenlerin adeta halk ile dalga geçercesine şatafat gösterisi yapması, insanları acı hislere doğru itmektedir.
Geçen günlerde medyaya düşen bir haberde Başbakan’ın eşi Emine Erdoğan’ın; Katar Emiri’nin kızının düğününe özel davetli olarak gittiği ve bu seyahat için devletin Ata ismindeki resmi uçağını kullandığı yazmaktaydı. Resmi anlamda herhangi bir fonksiyonu olmayan Emine Erdoğan’ın kendi özel seyahatleri için halkın vergileri ile kullanılan resmi bir uçağı kullanması oldukça manidardır. Ata uçağı Başbakan’ın ailesi için değil, Cumhurbaşkanı ve Başbakan’ın resmi ziyaretleri esnasında kullanılması için tahsis edilmiştir. Vatandaşın ekonomik engeller ile boğuştuğu bir dönemde, insanlara örnek olması gereken devleti yönetenlerin ve ailelerinin bu kadar büyük bir israf içinde olması ancak vahabi özentiliği ile açıklanabilir. Üstelik bu israfa vatandaşın vergileri kurban gitmektedir.
İş lafa geldiği zaman kendilerini en büyük ‘’halk’’ adamı olarak tanımlayanların nispet yaparcasına ve bazı şeylerin intikamını alırcasına gösterdikleri şatafat düşkünlüğü ekonomik darboğaz ile mücadele eden halkımıza yapılmış bir hakarettir. Dini değerleri dillerinden düşürmeyenlerin lüks yaşama olan bu derece düşkünlükleri ise başlı başına bir çelişkidir. Bu durum bize aslında herşeyi açıklıyor. Bu durum bize aslında tüm gerçekleri fısıldıyor. Bu durum bize bazı kesimlerin dini kavramları rant ve halkın gözünü boyamak için nasıl kullandıklarını gösteriyor. Ne İslamiyet’te ne de Türk Milleti’nin adabında israfa ve şatafata yer yoktur. Hele ki halkın işsizlik ve yoksulluk ile boğuştuğu günlerde hiç yoktur.
Vahabi özentiliği; Türk Milleti’nin ne adabına, ne yapısına, ne de kimyasına uymaz. Türklüğümüzden ödün vermeye başladığımız ve başkalaştığımız geçmiş günler bize nasıl sıkıntılar verdiyse, günümüzdede özümüzden çıkmak ancak ve ancak bizi uçuruma sürükleyecek bir araç olacaktır. Gelişmiş ülkelerde devleti yöneten tabaka ekonomik zorluk günlerinde mümkün olduğunca halka örnek olmaya çalışırken bizim yöneticilerimizin isimlerinin böylesine düşüncesiz hareketlerle anılması oldukça acı bir gerçektir.
Günümüzdeki hükümet Türkiye’de İslami burjuvazi adı verilen yeni bir tabaka yarattı. Dış görünüş olarak dindar görünen ancak özde menfaat ve maddiyat kölesi olan bu kesim; İslamiyet’i kendilerine silah olarak kullanarak daha fazla güç toplama uğraşına girdi. Gerçek İslam dini ile aslında alakası olmayan bu yaşam tarzı sadece ve sadece bir imaj çalışmasından başka bir şey olmadığı günümüzde insanlara adeta ispatladı. Bu kesim; siyaseti kendi çıkarları doğrultusunda kullanarak elde ettiği imkanları ülke içinde daha fazla nüfus toplamak için kullandı. Gücüne güç, zenginliğine zenginlik kattı. Devir bizim devrimiz diyebilecek kadar pervasızlaştı. Menfaatleri doğrultusunda haksızlık ve yolsuzluk yapmaktan diğerleri gibi geri durmadı. Başı sıkıştığında sürekli dini kullanarak durumdan kurtulmaya çalıştı. Tıpkı vahabiler gibi. Vahabilik Arap coğrafyasında etkinliğini sürdürürken, bazı güçler Türkiye’ninde bu yozlaşmış kültürün bir parçası olması için uğraşıyor. Amerika; sizin yeriniz ortadoğu ve Arap dünyası derken, ülkemiz içindeki bazı kesimler bu oyunun bir parçası olmak için çaba sarfediyor.
Aslında olay Türk Milletinin özünden kopartılmasıdır. Asıl olay ister zamanına göre batıcılık olsun, ister Arapçılık; Türkiye’nin kendi kültüründen ve geçmişinden soğutulmasıdır. Asıl olay Türk milletini soysuzlaştırıp bu coğrafyada dış güçlerin istedikleri gibi at koşturtabilmesidir. Batı medeniyetini veya vahabiliği kendilerine kalkan olarak kullanan kesimler Türk Milleti’ni yozlaştırmaktan öteye gidemediler. Biz yükselişi biz olmaktan vazgeçmediğimiz günleri gördüğümüzde yakalayacağız. Beklentilerimiz şahsi ve özel yaşantılarında yaptıkları ile öne çıkan bir lider kadrosu değil, örnek olacak üslupları ile ancak öne çıkan kişilerdendir. Aslında beklentilerimiz olması gerekenleri görebileceğimiz günlerdir…
Tanrı Yüce Türk Milleti’ni korusun!
Mehmet GENÇTÜRK
şsizlik,Yoksulluk ve Devletin Uçağı ile Düğüne Gidenler
Mehmet GENÇTÜRK tarafından yazıldı.
Türkiye belkide Cumhuriyet tarihinin en büyük ekonomik darboğazlarından birini yaşıyor. İşsizlik ve işsiz kalma tehlikesi hemen hemen herkesin korkularından biri olurken, Türk ekonomiside yeniden bir daralma sürecine giriyor. Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) verilerine göre; 2009 yılında ekonomi Türkiye’de % 4,7 daralma gösterdi. Dış ticaret açığı ise muazzam bir artış göstermiş durumda. Türk halkının bankalara olan borcu ise son verilere göre tam 131 milyar 655 milyon TL. Yani halkın görmezden gelinmeyecek bir kısmı gırtlağına kadar borca batmış vaziyette. Bankacılık sektörü halkın bu bunalımlı halinden daha çok faydalanma eğilimleri gösterirken, halkımız çaresizlikten olsa gerek her geçen gün biraz daha fazla borç batağının içine dalıyor.
Bir diğer iç karartıcı veri ise işsizlik konusunda öne çıkıyor. Yine TÜİK’in verilerine göre 2009’da ki işsizlik oranı Türkiye’de %14’e ulaşmış durumda. Genç nüfustaki işsizlik tam %25,4 , Türkiye’de saptanmış son hesaplara göre 3 milyon 471 bin kişi işsizlik ile boğuşuyor. Bazılarına göre ise gerçek rakamlar bunun çok daha ötesinde. Vaziyete biraz akılcı yaklaşacak olursak belkide Cumhuriyet tarihinin en ağır işsizlik problemlerinden biriyle karşı karşıya olduğumuzu görebiliriz.
Bu iç karartıcı tabloyu içinde bulunduğumuz durumu daha iyi kavrayabilmek için özet geçmeyi uygun gördüm. Çünkü gerek dünyada, gerekse toplumumuzda işsizlik ve yoksulluk belaları ile uğraşanların yanısıra şatafat ve gösterişli yaşamları ile adeta yoksul halk ile dalga geçmeye çalışan bir kesimde yok değil. Gelir dağılımındaki büyük adaletsizlik; gelir seviyelerindeki uçurumu gün geçtikçe daha keskin hale getirmektedir. Özellikle topluma ve halka örnek olması gerekenlerin adeta halk ile dalga geçercesine şatafat gösterisi yapması, insanları acı hislere doğru itmektedir.
Geçen günlerde medyaya düşen bir haberde Başbakan’ın eşi Emine Erdoğan’ın; Katar Emiri’nin kızının düğününe özel davetli olarak gittiği ve bu seyahat için devletin Ata ismindeki resmi uçağını kullandığı yazmaktaydı. Resmi anlamda herhangi bir fonksiyonu olmayan Emine Erdoğan’ın kendi özel seyahatleri için halkın vergileri ile kullanılan resmi bir uçağı kullanması oldukça manidardır. Ata uçağı Başbakan’ın ailesi için değil, Cumhurbaşkanı ve Başbakan’ın resmi ziyaretleri esnasında kullanılması için tahsis edilmiştir. Vatandaşın ekonomik engeller ile boğuştuğu bir dönemde, insanlara örnek olması gereken devleti yönetenlerin ve ailelerinin bu kadar büyük bir israf içinde olması ancak vahabi özentiliği ile açıklanabilir. Üstelik bu israfa vatandaşın vergileri kurban gitmektedir.
İş lafa geldiği zaman kendilerini en büyük ‘’halk’’ adamı olarak tanımlayanların nispet yaparcasına ve bazı şeylerin intikamını alırcasına gösterdikleri şatafat düşkünlüğü ekonomik darboğaz ile mücadele eden halkımıza yapılmış bir hakarettir. Dini değerleri dillerinden düşürmeyenlerin lüks yaşama olan bu derece düşkünlükleri ise başlı başına bir çelişkidir. Bu durum bize aslında herşeyi açıklıyor. Bu durum bize aslında tüm gerçekleri fısıldıyor. Bu durum bize bazı kesimlerin dini kavramları rant ve halkın gözünü boyamak için nasıl kullandıklarını gösteriyor. Ne İslamiyet’te ne de Türk Milleti’nin adabında israfa ve şatafata yer yoktur. Hele ki halkın işsizlik ve yoksulluk ile boğuştuğu günlerde hiç yoktur.
Vahabi özentiliği; Türk Milleti’nin ne adabına, ne yapısına, ne de kimyasına uymaz. Türklüğümüzden ödün vermeye başladığımız ve başkalaştığımız geçmiş günler bize nasıl sıkıntılar verdiyse, günümüzdede özümüzden çıkmak ancak ve ancak bizi uçuruma sürükleyecek bir araç olacaktır. Gelişmiş ülkelerde devleti yöneten tabaka ekonomik zorluk günlerinde mümkün olduğunca halka örnek olmaya çalışırken bizim yöneticilerimizin isimlerinin böylesine düşüncesiz hareketlerle anılması oldukça acı bir gerçektir.
Günümüzdeki hükümet Türkiye’de İslami burjuvazi adı verilen yeni bir tabaka yarattı. Dış görünüş olarak dindar görünen ancak özde menfaat ve maddiyat kölesi olan bu kesim; İslamiyet’i kendilerine silah olarak kullanarak daha fazla güç toplama uğraşına girdi. Gerçek İslam dini ile aslında alakası olmayan bu yaşam tarzı sadece ve sadece bir imaj çalışmasından başka bir şey olmadığı günümüzde insanlara adeta ispatladı. Bu kesim; siyaseti kendi çıkarları doğrultusunda kullanarak elde ettiği imkanları ülke içinde daha fazla nüfus toplamak için kullandı. Gücüne güç, zenginliğine zenginlik kattı. Devir bizim devrimiz diyebilecek kadar pervasızlaştı. Menfaatleri doğrultusunda haksızlık ve yolsuzluk yapmaktan diğerleri gibi geri durmadı. Başı sıkıştığında sürekli dini kullanarak durumdan kurtulmaya çalıştı. Tıpkı vahabiler gibi. Vahabilik Arap coğrafyasında etkinliğini sürdürürken, bazı güçler Türkiye’ninde bu yozlaşmış kültürün bir parçası olması için uğraşıyor. Amerika; sizin yeriniz ortadoğu ve Arap dünyası derken, ülkemiz içindeki bazı kesimler bu oyunun bir parçası olmak için çaba sarfediyor.
Aslında olay Türk Milletinin özünden kopartılmasıdır. Asıl olay ister zamanına göre batıcılık olsun, ister Arapçılık; Türkiye’nin kendi kültüründen ve geçmişinden soğutulmasıdır. Asıl olay Türk milletini soysuzlaştırıp bu coğrafyada dış güçlerin istedikleri gibi at koşturtabilmesidir. Batı medeniyetini veya vahabiliği kendilerine kalkan olarak kullanan kesimler Türk Milleti’ni yozlaştırmaktan öteye gidemediler. Biz yükselişi biz olmaktan vazgeçmediğimiz günleri gördüğümüzde yakalayacağız. Beklentilerimiz şahsi ve özel yaşantılarında yaptıkları ile öne çıkan bir lider kadrosu değil, örnek olacak üslupları ile ancak öne çıkan kişilerdendir. Aslında beklentilerimiz olması gerekenleri görebileceğimiz günlerdir…
Tanrı Yüce Türk Milleti’ni korusun!
Mehmet GENÇTÜRK
|